Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB), hem yetişkinler hem de çocuklar arasında giderek artan bir sorun haline geldi. Bu sorun, bireylerin dikkatlerini yönetmelerine, öğrenmelerine ve sosyal ilişkilerini sağlamalarına yönelik önemli zorluklar çıkarabiliyor. Son zamanlarda, DEHB tanısının koyulmasını kolaylaştırmayı vaat eden bir test gündeme geldi. Ancak bu testin geçerliliği ve güvenilirliği hakkında farklı görüşler bulunuyor. Peki, 6 soruyla yapılan bu test gerçekten DEHB tanısı koymak için yeterli mi? Uzmanların görüşleri, testin arka planı ve DEHB’yi anlamak için önemli noktaları sizlerle paylaşacağız.
DEHB, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu olarak bilinir ve genellikle çocukluk döneminde başlar. Ancak bazı bireylerde bu durum yetişkinliğe kadar devam edebilir. DEHB, bireylerin dikkatlerini toplamada zorluk çekmeleri, aşırı hareketlilik ve dürtusal davranışlar göstermeleri ile karakterizedir. DEHB’nin tanısı genellikle kapsamlı bir değerlendirme süreci gerektirir. Bu süreç, bireyin davranışlarının yanı sıra öğretmenler, aile üyeleri ve diğer kaynaklardan alınan bilgilerle desteklenir.
Tradisyonel olarak, DEHB teşhisi koymak için çeşitli testler, anketler ve klinik görüşmeler yapılmaktadır. Uzmanlar, bir bireyin DEHB olup olmadığını belirlemek için dikkatlice hazırlanmış kriterlere dayanarak değerlendirme yapar. Amerikan Psikiyatri Derneği’nin DSM-5 kılavuzuna göre, DEHB tanısı koymak için belirli semptomların en az altı ay süreyle var olması gerekmektedir. Ancak, son dönemde geliştirilen ve sadece 6 sorudan oluşan yeni bir test, bu süreci radikal bir şekilde hızlandırmayı hedefliyor!
Yeni geliştirilen 6 soruluk DEHB testi, bireylerin dikkat süreleri, davranışları ve zihin dağınıklıkları gibi unsurları hızlı bir şekilde değerlendirmeyi amaçlıyor. Testin savunucuları, bireylerin yalnızca birkaç dakika içinde DEHB olup olmadığını anlamalarına yardımcı olabileceğini iddia ediyor. Ancak, uzmanlar arasında bu yaklaşımın geçerliliği konusunda ciddi tartışmalar var. Dr. Ayşe Korkmaz, "Bu tür basitleştirilmiş testlerin, DEHB'nin karmaşıklığını yeterince yansıtmadığına inanıyorum. DEHB, her bireyde farklı şekillerde ortaya çıkıyor ve bu nedenle kapsamlı bir değerlendirme süreci şart" diyor.
Bazı uzmanlar ise bu testin, erken tanı koyma sürecini hızlandırma potansiyeline sahip olduğunu savunuyor. Dr. Mehmet Yıldız, "Bu tür kısa testlerin, özellikle de DEHB belirtileri taşıyan bireylerin daha hızlı bir şekilde profesyonel yardım almasına olanak tanıyabilir" ifadelerini kullanıyor. Ancak bir diğer yandan, yalnızca 6 sorudan oluşan bir testin sonuçlarına dayanarak DEHB teşhisi koymanın tehlikeleri konusunda da uyarıyorlar. Zira yanlış tanılar, hem birey için hem de aileler için çok olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Sonuç olarak, DEHB tanı sürecinde bu tür hızlı testlerin yeri ve etkisi hala belirsizliğini koruyor. Ailelerin ve bireylerin bu testlerle ilgili dikkatli olmaları gerektiği konusunda genel bir uzlaşı var. Uzmanlar, yalnızca bu tür test sonuçlarına dayanarak tanı konulmamasının önemini vurgularken, mevcut değerlendirme ve terapilerin entegre bir şekilde kullanılmasının daha etkili olacağına inanıyorlar. DEHB, bireylerin yaşam kalitesini etkileyen bir durum olduğundan, doğru ve güvenilir tanı almak kritik bir öneme sahiptir.
Sonuç olarak, 6 soruluk testin DEHB tanısında yeterli bir araç olup olmadığı, sadece zamanla değil, aynı zamanda bilimsel araştırmalar ve klinik incelemelerle netleşecektir. DEHB gibi karmaşık bir bozukluğun geçerli bir değerlendirme sürecine ihtiyaç duyduğunu unutmamak, bireylerin sağlıkları için önemlidir. Eğitimcilerin, ailelerin ve uzmanların bu konuda daha fazla bilgi edinmeleri ve bilinçlenmeleri, DEHB ile mücadelede büyük bir fark yaratacaktır.