Her gün sabah saatlerinde güneş doğmadan uyanan işçiler, yüksek binaların, köprülerin ve diğer yapıların inşaatında çalışmak üzere evlerinden çıkıyorlar. Ekonomik zorluklar ve geçim sıkıntısı, birçok insanı hayatını tehlikeye atmaya yönlendiriyor. Yüksekten çalışmanın getirdiği riskler ise sadece düşme korkusuyla sınırlı kalmıyor. Bu haberde, ekmek parası için metrelerce yükseklikte çalışan işçilerin yaşam mücadelelerine yakından bakacağız.
Birçok işçi, ailesinin nafakasını sağlamak amacıyla yüksekte çalışmayı kabul ediyor. Ancak bu durum, günlük yaşamlarının yanı sıra ruhsal sağlıklarını da tehdit ediyor. Yüksekten çalışma şartları, iş güvenliğine ilişkin yetersizliklerle birleştiğinde, düzensiz çalışma saatleri ve düşük ücretlerle birleşerek daha da zorlaştırıyor. Örneğin, bir inşaat işçisi olan Ali, her gün günde 10-12 saat boyunca 30 metrelik bir yüksekliğe çıkmak zorunda kalıyor. Ali, “Belirli bir tecrübe kazandığınızı düşünüyorsunuz, ama her an sizi bekleyen bir tehlike olduğunu bilmek çok stres verici. Çok sayıda arkadaşım yükseklikten düştü ve bazıları çok ciddi yaralar aldı veya maalesef hayatını kaybetti,” diyor.
Ali’nin durumu, Türkiye’deki birçok inşaat işçisinin ortak hikayesi. İş sağlığı ve güvenliği alanındaki eksiklikler, işçilerin yüksek binalarda, kulelerde ve diğer yapılar üzerinde çalışma özgürlüğünü kısıtlıyor. İşçilerin güvenliğini sağlamak için alınması gereken tedbirler genellikle göz ardı ediliyor. Bu durum, ailelerine bakmak zorunda olan insanların yaşamını büyük ölçüde tehlikeye atıyor. Ailelerinin geçim kaynaklarını sağlamak amacıyla tehlikeli yüksekliklere çıkarken, eğer düşerlerse başlarına gelebilecekleri düşünmek bile bir korku kaynağı oluyor.
Hepimiz inşaat alanlarında yapılan işin zorluğunu biliyoruz, ama asıl mesele işçilerin güvenliğine odaklanmamakta. Yüksekten düşme kazaları, Türkiye’de ve dünyada giderek artan bir sorun. Her yıl binlerce işçi, yüksekten çalışırken yaşanan kazalarda ya yaralanıyor ya da hayatını kaybediyor. İş kazalarının %20’sinin yükseklikten düşme sonucu gerçekleştiği tahmin ediliyor. İş güvenliği uzmanları, bu durumun önlenmesi için işverenlerin gerekli güvenlik önlemlerini alması gerektiğini vurguluyor. Ancak genellikle işverenler, iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine yatırım yapmaktan kaçınıyor ve bu da işçilerin hayatını tehlikeye atıyor.
Özellikle, düşük gelir düzeyine sahip işçilerin sıkça tercih ettiği bu alan, güvencesiz çalışma koşulları ile dolu. İşçilerin çoğu, işten çıkarılma veya iş bulamama korkusu nedeniyle bu yüksek riskli çalışmayı sürdürmeye devam ediyor. Ekonomik kaygılar, işçileri yüksekten düşme tehlikesini göz ardı etmeye yönlendiriyor. Bunun yanı sıra, işçi sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin eksikliği de durumu daha da zorlaştırıyor. İşçiler, genellikle düşme koruma kemerlerini bile takmadan yüksek alanlarda çalışmak zorunda kalıyorlar.
Genç bir inşaat işçisi olan Mehmet, "Yüksekte çalışmak zorundasınız. Ailecek geçinmek için başka bir seçeneğim yok. Düşme korkusu içimde hep var, ama kimse bize bu işte güvenli bir çalışma ortamı sağlamıyor," demekte. Mehmet’in yaşadığı psikolojik baskı, yalnızca kendisi için değil, ailesi için de ağır bir yük. Onun gibi milyonlarca işçi, bu yaşam zorluklarıyla her gün yüzleşiyor.
Sonuç olarak, yükseklik korkusu ve çalışmanın getirdiği zorluklar nedeniyle işçiler her gün hayatlarını riske atıyor. Düşüp ölenler ve yaralananların hikâyeleri, iş güvenliği standartlarının neden bu kadar önemli olduğunu vurgulamakta. İşçilerin güvenliğinin sağlanması ve insan hayatının korunması için daha fazla önlem alınması gerektiği açıktır. Eğer bu durumlar göz ardı edilmeye devam edilirse, hayata gülümseyerek başlayan daha birçok işçimiz, yükseklerde geçim mücadelesi verirken hayatlarını kaybetmeye devam edecek.