Son dönemlerde yaşanan aile içi şiddet vakaları, toplumda derin bir üzüntü ve şaşkınlık yaratmaya devam ediyor. Ancak geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, bu durumu daha da travmatik hale getirdi. Genç bir kızın, annesini 11 yerinden bıçaklaması, sadece cinayet teşebbüsü değil, aynı zamanda bir ailenin içindeki çürümeyi de gözler önüne serdi. Bu olay, kimilerinin hayalini bile kurmakta zorlanacağı türden bir şiddetin yaşam bulduğu bir dünyada, aile bağlarının ne denli kırılgan olabileceğini bize gösteriyor.
Adana'da yaşanan bu trajik olay, yerel sakinler arasında büyük bir infial yarattı. Genç kızın annesine saldırması, sadece bir mal veya mülk kavgası değil; aile içerisindeki iletişimsizlik, ruhsal travmalar ve bilinmeyen çatışmaların bir yansıması olarak değerlendirildi. Genç kızın, annesinin bazı davranışları yüzünden gerginleştiği ve tartışmaların büyüyerek bu aşamaya geldiği öğrenildi. Aile üyeleri, kızın son zamanlarda ruh halinin değiştiğinden, sinirli ve agresif bir tutum sergilediğinden bahsetti. Annesinin ise kızı üzerinde aşırı koruma içgüdüsüyle hareket ettiği, bu durumun genç kızı daha da çaresiz bıraktığı iddia ediliyor.
Bu olay, sadece ailesi için değil, tüm toplum için bir dönüm noktası oldu. Aile içi şiddet konusunun bu denli derinlere inmesi, toplumun bilinçlenmesi gerekliliğini ortaya koyuyor. Herkes şunu biliyor; aile, bireylerin ilk sosyal yapısıdır ve burada yaşanan en küçük bir sorun, bireylerin geleceğini etkileyebilir. Uzmanlar, bu tür travmaların er ya da geç bir biçimde bireyin karakterine yansıdığını ve sağlıklı bireyler yetiştirmek için öncelikle sağlıklı aile yapılarının kurulması gerektiğini vurguluyor. Yaşanan bu olay, ailenin önemini ve bireyler arasındaki sağlıklı iletişimin ne denli hayati olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Şu an için genç kız tutuklu bulunduğu cezaevinde, annesi ise hastanede tedavi görüyor. Uğradığı stresi atlatarak yeniden normale dönüp dönemeyeceği merak konusu. Aileleri bir araya getiren olayların ardında yatan nedenleri anlamak üzere çalışmalara başlaması gereken çeşitli sosyal kuruluşlar, bu tür olayların önlenmesine yönelik projeler geliştirme aşamasına geçmelidir. Abrakadabra bir çözüm oluşturup, bireyler arası iletişimi güçlendirecek programlar hazırlamak, ev içi uyumu sağlamak adına atılacak önemli adımlardan bazılarıdır.
Sonuç olarak, bu tür olaylar yalnızca bir ceza hukuku meselesi olmaktan öte; sosyal, psikolojik ve kültürel boyutları olan ciddi bir sorundur. Her birey farklı bir kimyaya ve geçmişe sahiptir, ancak bir arada yaşadığımız ailevi ortamın bizler üzerindeki etkisi yadsınamaz. Önemli olan, yaşanan her türlü çatışmanın ve problemin barışçıl yollarla çözülmesi ve aile bireyleri arasında sağlıklı bir iletişim ortamının oluşturulmasıdır. Bu tür olayların gelecekte yaşanmaması adına toplumsal bilinçlenmeyi sağlamak, herkese düşen bir görevdir.